2 Temmuz 2009 Perşembe

tepedeki top bu sefer tüm enerjisini üzerimizde yoğunlaştırmış gibi. cırcırlar, böcekler, çimenler, otlar, bulutlar boşuna isyan ediyor, çünkü o gölgenin altında biz varız. bir sağımda özlem, bir solumda o. önümdeki gölden mi içimin hoşluğundan mı bilmiyorum ama bu şey göz kapaklarımı sarhoş ediyor. elle tutulabilir bir sessizlik var ve beynimin içinde tümör gibi büyüyor. tüm nöronlarım arasındaki bağlantı kesilmiş gibi, düşünmemeyi düşünüyorum. acaba bu göl ne kadar derindir? içinde olması gerektiğinden fazla canlı var, canlanıyor gözümde. ne için orada olduklarını bile bilmeyen balıklar, rüya görüyorlar mıdır acaba? öyleyse ne görüyorlar? okyanusa açılacakları günü mü? diye soruyorum ona gözlerle, anlamadım diye bakıyor aynı şekilde. neden diye bakıyorum ona? bilmiyorum diye bakıyor bana. gülümsüyorum zoraki. o gülmüyor. aramızda bulunan şeyin oksijen, karbondioksit, azot vs. den daha fazlası olduğunu düşünüyorum bir an. o kalın duvar başımı sola çevirmememi öğütlüyor. onu dinliyorum. merdiven basamalarını çıkarken tahayyül ediyorum kendimi nedense. etrafta kimse yok ve yorgunluktan başım önüme düşmüş. adımlarım yavaşlıyor. duruyor. oraya çöküyorum.
sonra birden sol omzumda bir ağırlık hissediyorum. bu duvara yaslanmak gibi değil. bambaşka bir şey. nefes alıp verebiliyor, başının bir yukarı bir aşağı iniş çıkışları etraftaki en güçlü canlılık alameti ve uyan diye fısıldıyor avaz avaz. daha iyi duymak için yaklaşıyorum. kendimi serbest bıraktım onu dinliyorum. kulaklarımdan başka bütün duyularım varlığını tüm varlığımla hissetmeme yarıyor. içinde ve içimde haykırışlar kopuyor, fırtınalar. o boğucu sıcakta üşümeye başlıyorum. içimden trenler geçiyor, binalar yıkılıyor, dağlar... ötesini göremiyorum, derin bir pusla örtülü gözlerim. zamanların, mekanların, insanların, müziklerin, renklerin, hayallerin, endişelerin, baş ağrılarının, ağrı kesicilerin anlamını yitirdiği, varlıkla yokluğun birbirine musallat olduğu müthiş bir duygu. sadece mutlu olduğumu düşünüyorum. tüm dünyevi ve uhrevi gerçekliklere algımı kapatıyorum. bunun açıklaması çünkü ne fizik kitaplarında var ne de rahmani kitaplarda. hiçbir kelimenin, fırça darbesinin, deklanşörün, hiçbir nota dizilişinin tasvirine gücünün yetmeyeceği bir şey. susuyorum. kalp atışlarımın yavaşladığını hissediyorum. sessizliği dinliyorum... sadece sessizliği. iyi ki varsın diyorum ona. neden yoksun diyor bana. susuyorum. gözlerimi kapatıyorum.