6 Ağustos 2009 Perşembe


.
.
.
Ve olur ya belki sizi göremem...

...iyi günler, iyi
akşamlar ve iyi geceler.

2 Temmuz 2009 Perşembe

tepedeki top bu sefer tüm enerjisini üzerimizde yoğunlaştırmış gibi. cırcırlar, böcekler, çimenler, otlar, bulutlar boşuna isyan ediyor, çünkü o gölgenin altında biz varız. bir sağımda özlem, bir solumda o. önümdeki gölden mi içimin hoşluğundan mı bilmiyorum ama bu şey göz kapaklarımı sarhoş ediyor. elle tutulabilir bir sessizlik var ve beynimin içinde tümör gibi büyüyor. tüm nöronlarım arasındaki bağlantı kesilmiş gibi, düşünmemeyi düşünüyorum. acaba bu göl ne kadar derindir? içinde olması gerektiğinden fazla canlı var, canlanıyor gözümde. ne için orada olduklarını bile bilmeyen balıklar, rüya görüyorlar mıdır acaba? öyleyse ne görüyorlar? okyanusa açılacakları günü mü? diye soruyorum ona gözlerle, anlamadım diye bakıyor aynı şekilde. neden diye bakıyorum ona? bilmiyorum diye bakıyor bana. gülümsüyorum zoraki. o gülmüyor. aramızda bulunan şeyin oksijen, karbondioksit, azot vs. den daha fazlası olduğunu düşünüyorum bir an. o kalın duvar başımı sola çevirmememi öğütlüyor. onu dinliyorum. merdiven basamalarını çıkarken tahayyül ediyorum kendimi nedense. etrafta kimse yok ve yorgunluktan başım önüme düşmüş. adımlarım yavaşlıyor. duruyor. oraya çöküyorum.
sonra birden sol omzumda bir ağırlık hissediyorum. bu duvara yaslanmak gibi değil. bambaşka bir şey. nefes alıp verebiliyor, başının bir yukarı bir aşağı iniş çıkışları etraftaki en güçlü canlılık alameti ve uyan diye fısıldıyor avaz avaz. daha iyi duymak için yaklaşıyorum. kendimi serbest bıraktım onu dinliyorum. kulaklarımdan başka bütün duyularım varlığını tüm varlığımla hissetmeme yarıyor. içinde ve içimde haykırışlar kopuyor, fırtınalar. o boğucu sıcakta üşümeye başlıyorum. içimden trenler geçiyor, binalar yıkılıyor, dağlar... ötesini göremiyorum, derin bir pusla örtülü gözlerim. zamanların, mekanların, insanların, müziklerin, renklerin, hayallerin, endişelerin, baş ağrılarının, ağrı kesicilerin anlamını yitirdiği, varlıkla yokluğun birbirine musallat olduğu müthiş bir duygu. sadece mutlu olduğumu düşünüyorum. tüm dünyevi ve uhrevi gerçekliklere algımı kapatıyorum. bunun açıklaması çünkü ne fizik kitaplarında var ne de rahmani kitaplarda. hiçbir kelimenin, fırça darbesinin, deklanşörün, hiçbir nota dizilişinin tasvirine gücünün yetmeyeceği bir şey. susuyorum. kalp atışlarımın yavaşladığını hissediyorum. sessizliği dinliyorum... sadece sessizliği. iyi ki varsın diyorum ona. neden yoksun diyor bana. susuyorum. gözlerimi kapatıyorum.

28 Mayıs 2009 Perşembe




bu program geçersiz bir işlem yürüttü ve kapatılacak. sorun devam ederse lütfen program satıcınızla görüşün.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

midem bulanıyor
midem bulanıyor
midem bulanıyor

çünkü ben bir bok çuvalıyım.

çünkü yarın sabah, veya öbür gün veya öbür gün veya öbürlerin öbürü bir gün
uyanıp böceğe dönüşmüş olduğunu fark ettiklerinde
insanlık kendisiyle gurur duyabilir.
an meselesi

24 Nisan 2009 Cuma

?

ne gerçek benle beraberlik ne bencil kendi kendine ne müstakbel güvensizlik ne yüzler naylon yüzler ne arkanda ne naklen ne sonra ne tüm ne gerçekten ne hiç ne müzik ne eylem ne ahlak masum saf nefret ne farkında olanlarınız ne gündelik hayatlarınız ne işkence görenleriniz ne kaybolan özneler ve siz ne savurgan dudaklarınız ne eskiten yalanlarınız ne isteksiz suratlarınız ne sessizce haykırsanız ne önceki ne benzersiz ne ararken ne eskisi ne bir daha ne ihanet ne intikam ne sıradan ne öperken imkansız ne beklerken kararsız ne ışıklar bu sesler ne ne arkadan hıçkıran ne sınırsız ne boşlukta ne varsa ne yoksa hiç yok ne yok anlam ki faydasız ne direnmek saçma her kimse ne sen var ben yok biz sarhoş.

22 Nisan 2009 Çarşamba

temiz bir şok

her şeyi çözmeye yeter.

6 Nisan 2009 Pazartesi

işe git, çocukları okula gönder
modayı takip et, normal davran
kaldırımdan yürü, t.v. seyret
yaşlılık için para biriktir, kanunlara uy
benden sonra tekrar et: özgürüm

16 Şubat 2009 Pazartesi

orada-kal

bugün yine okul yıllığına baktım da....



hiç ama hiç özlememişim.

29 Ocak 2009 Perşembe

the moon is down

Topluluk içinde yaşayanlar,kendilerini, arkadaşlarına nasıl görünüyorlarsa aynalarda da tıpkı öyle görmeyi öğrenmişler.benim arkadaşım yok.tenimin bunca çıplak olması acaba bu yüzden mi? buna insansız. evet...insansız doğa denebilir.

19 Ocak 2009 Pazartesi

yamuk


yamuk denen zamazingoyu icat eden turta kalıbı egzotik hıyarın ağzını-burnunu yamultmak, arabasını çizmek, evine boş zarfta mermi göndermek istiyorum.

11 Ocak 2009 Pazar

satürn çık aradan

bakın bugün ne buldum:


2007 sonbaharından bu yana yükselen burcunuzda ilerleyen Satürn sizi fazlasıyla zorladı ve kısıtlamalar getirdi. Belki biraz daha depresif oldunuz ancak bir yandan da kişiliğinizin zayıf yönlerini anladınız ve daha gerçekçi olmaya başladınız. Şimdi hayatınıza yeni temeller atabileceğinizi görebilirsiniz. Kasım ayından sonra üzerinizdeki yüklerin hafiflemesi daha rahat edecek ve bu arada ortaklaşa yatırımlarla ilgilenebileceksiniz. Bu yıl iş ortamında daha olumlu koşullar ve yeteneklerinizi geliştirebileceğiniz eğitsel olanaklar bulabileceksiniz.


şimdi dünyada 6 milyar insan olsa her burca 500 milyon kişi düşer. bu bir burçtaki 500 milyon içinde aynı yükselene sahip olanların sayısı da 42 milyon filan desek... geri kalan 41.999.999 kişiyi bilmem ama benim için bu yılın bunlara gebe olduğuna inanma sebebim, ilk cümlelere hayret duyma sonucumdan ileri gelir. oldukça ilginç. ayrıca ösymye de sınav tarihini 21inden 14 üne aldığı için şükranlarımı sunarım. çünkü 14 mayıs-14 haziran tarihleri arasında gireceğim sınavlar ve hazırlayacağım ödevler çok daha akıcı sonuçlar getirebilir(miş). akalım o zaman.

9 Ocak 2009 Cuma

fetret

-8

7 Ocak 2009 Çarşamba

çomak

bugün dershanede boş sınıfta soru çözerken sesi koridordan gelen ve birim zamanda sarf edilen sözcük sayısı rekorlarını altüst eden süratle galatasaray endüstriye gitmeyi çok istiyorum, 353 puanmış, şöyleymiş, böyleymiş diyen yüzünü görmediğim kız ve onu şiddetle onaylayan yüzünü görmediğim ikinci kız hakkında ne düşüneyim cidden bilmiyorum. kendisinin kötü yönlerini bulmak ve onlara inanmak için o kadar uğraşmıştım ki. oldu mu şimdi bu? tam bir sene sonra yarın nerede olacağımı sadece bilmek için pek çok şeyimi feda edebilirdim. suyu akışına bırakıyorum sürekli ama o bile ne yöne akacağını şaşırmış. allahım sen aklıma mukayet ol.

2 Ocak 2009 Cuma

sinemadan çıkmış insan


2008 denen yanlışlıklar komedyasının bana son büyük sürpriziydi sondan bir önceki gün izlediğim sonbahar. yılı sabırla bitirmemin bir mükafatı gibiydi. ki zaten sinemaya da kendimi ödüllendirmek için gitmiştim 8-9 ay sonra. yer, bir kez daha olağanüstü filmleri bizlerle paylaşmayı kendine görev bilmiş broadway sineması, bir kez daha sevimli gözlükleri ve işe yıllarını vermiş gibi görünen biletçi amca ve bir kez daha yalnız başıma.



sarhoş olmak güzel şey. davranışlarının getireceklerini düşünmeden, özgürlüğünü yaşamayı delicesine isteyeceğin yegane ruh hali. keyfin yerindeyse saatlerce anlamsızca güldürebilen, moral bozukluğunda göz yaşı döktürebilen bir nevi katalizör... işte büyüleyici görüntüleriyle sarhoş ettikten sonra, ayağa kalkmanın, yutkunmanın ve nefes almanın hiç olmadığı kadar zorlaşmasının sebebi olan en sondaki yumruktu, sonbahar. dışarıdaki yalnızlığın, içerideki mahkumluktan aşağı kalır yanı olmadığının kahrediciliğini, öteki olarak varolmanın ancak bir başka ötekinin aynasında anlamlanabileceğini, karanlık geleceksizliğin çektiği girdaba doğru yol alırken en çaresiz tıkanışlarımızla anlatıyor. kargalar eşliğindeki çok da beklenti dışı olmayan sonun etkisi, en sadık yol arkadaşımızın yalnızlık duygusunun nasıl farkında olmadan enjekte edildiğini açıklar cinsten. suskunluğuna sarılma yorgunluğuyla düşlere ulaşma imkansızlığının gözümüze sokulması. evet susuyoruz. söyleyecek sözümüz bittiğinden değil, düşlerin anlamını yitirmesinden, iliklerimize işleyen korkudan, hayal kırıklığının sonugelmezliğinden susuyoruz. hepimiz yalnızız. hepimizin içinde akacak nehir arayan koca bir yalnızlık kütlesi var. onu yok sayarak yaşama taklidi yapanların doğal seleksiyonda sınıfı geçebileceği bir dünya simülasyonu bu içinde yaşadığımız anlamsız gürültü. düşleri yüksek sesle duyurmaya olan beyhude çabanın yorgunluğundan bu sessizlik. daha önce hiç olmadığı kadar çok şey anlatan bir sessizlik yusuf'unki. düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarının sessiz ağıtıydı alınan her soluğun göz bebeklerine yaptığı sakin basınç. neyse ki hava karanlıktı, rüzgarlıydı ve yağmurluydu. şemsiyemi açtım, atkımı taktım ve evime yürüdüm.