29 Aralık 2008 Pazartesi

go west

"sanatı doğunun anlayışına uygun bir şekilde, bir çeşit soyut oyun sananlar için sorun yok elbette. kendini bildi bileli özgürlüğünden yoksun doğuda, sanatın insan gerçeklerinden uzak bir süsleme aşırılığına düşmesinde, doğu insanının yüzeysel olana bağlılığı kadar, bu özgürlük kıtlığının da rolü olmuştur. doğulu, sonuçlarından korktuğu 'düşünce'yi kafasından uzaklaştırmak için bu soyut sanatı yaratmıştır."

türkçe soru bankası

28 Aralık 2008 Pazar

lütfen beni uyandırma

ne anlatılabilir ki? kışın bu fiziki soğuğuna kalorifere dayanan sırtımın sıcaklığıyla karşı koymak seni ne kadar koruyabilir. soğuk ruhum, katalizör kışım, kırmızı burnum. peçeteye silmekten yara olmuş burnum, metal etkisiyle yoğrulmuş gözlerimle ne kadar koordineli bu aralar. belime bağlanan ip 45 metreden aşağı sallarken aklıma ilk gelenin yine sen olması yakında geçmesi gereken bir hastalık değil miydi? korkutucu olan bağlanmaktı, huzursuz eden yok olman, gerekli olan kurtulman. eski olan her şey mi bu kadar güzel, bu güzel olanlar mı hep eskide, kimse bilmez. anlamanın çözmeye yetmeyeceğini de senden öğrendim zaten. ilerde dönüp bu yazıları bir daha okuyup, bu güne de özlem duymam ne büyük zavallılıksa bunun bilinciyle günleri yıllara bağlamak daha da büyük çaresizlik. hep karanlıktı o yıllar. bulutluydu. yağmurluydu. yağmur güzeldir. yağmuru seven insanlar da güzeldir. zorlanan zihnimden parmaklarıma yollanan impulsların yetersizliği o günlerin hipermetrop görüntüsünün karmaşıklığındandır. dibinde bulunduğum kuyunun ucunu göremezken elimi tutan kişiyedir bu özlemim. yürüdüğüm yoğurtçu parkı, koştuğum bahariye caddesi, yediğim öğlen yemeği, bindiğim banliyö treni, girdiğim fransızca sınavı, uyuduğum ingilizce dersleri, bastığım kaldırım taşları, çevirdiğim sıcak yastıklarım, şemsiyesiz yağmurlarım, gölgesiz güneşlerim, morlarım, ötelerim, her şeyim o zaman bu kadar güzelse, bu kadar yokken bu kadar var olmandandır. hayata aniden girebilecek kadar deli ve aniden çıkabilecek kadar uzak olma sözünü tutman, görevini ifşa eden yolcuların hanımdan vedasının normalleşmesine ne güzel örnek. tıpkı yukarılardan aldıkları yetkiyle olsa gerek, "bırak zaman aksın" diyen birilerinin, başka türlü dolmayacak bir boşluğu daha doldurmak üzere hayatıma giriş yapması gibi. dün fazla yarın yok, ne dersen de.

22 Aralık 2008 Pazartesi

takk fyrir

kendisinin geceleri yatak arkadaşım olduğu göz önüne alınırsa, birim zamanda tüketilen maksimum mp3 kulaklığı adedi rekoruna ortak olmak (ortağım kim bilmiyorum), orhan kuraldan başka kimseyi ilgilendirmese de , tek gecelik ilişkilerin soğuk ihanetini bir tutam tatmama yardımcı olabilir pekala. verdiğin hizmet ve çaldığın onca magic hours ve fluffy tufts için teşekkürler sevgili kulaklık.

20 Aralık 2008 Cumartesi

68'den tavşan yapmak

hair.. ah hair. hangi ea2 puanı sağdan soldan toplanan bozuk paraları 15 dakika ata binmek için harcamanın mutluluğunu verebilir ki... bizim yakalamak için uğraşıp durduğumuz daha önce kriterleri belirlenmiş ideal hayat uğruna 6 yaşından beri sabahın 7 sinde kalktığımız, başımızı kaldırmanın yasak olduğu sınavlar olduğumuz, terlememek için koşamadığımız, diş sağlığımız için yiyemediğimiz, kendimizi durdurup adab-ı muaşerete geçiş hakkı tanıdığımız anlarda başka bir dünyadan ve başka bir zamandan birilerinin yaptığı nanikti dünü neşelendiren. dünyanın geri kalanını ve haklarında düşünülenleri umursamadan, dünyanın geri kalanı için umudu kuşanıp gerçek sevdaları ağırlık merkezinde konuşlandırmış bir hayat, çiçek çocuklarınki. en saf duygulara ev sahipliği yapıyor o bedenler, çünkü bastırılmıyor. ölmeyi, öldürmeyi reddetiği için hor görülüyor ama umursamıyor. karnındaki çocuğu bir kutsal baba figürüne değil doğaya armağan olarak görüyor. dört duvar değil, mavi gökyüzü gecelere ev sahipliği yapıyor. cebinde kuruş olmamasına rağmen hepimizden zengin bir yaşam ve onu yaşamakla yükümlü insanlar sözün özü. böyle umut dolu filme böyle umutsuzluk içinde bir son sa daha çok daha çok daha çok öldürmenin ve daha çok daha kalın tomarlara sahip olmanın, daha çok odalı, ses izolasyonlu ve güvenlikli dairelerde güne uyanmanın, daha yüksek öss puanı için çabalamanın, daha az paylaşmanın, daha ciddi ve "ahlaklı" olmanın ilgi çekiciliğinin ebedi hükümranlığını ilan eder gibiydi.

-sen delisin
-evet, burada herkes deli, anlaşalım.
-anlaşmam.

7 Aralık 2008 Pazar

first breath after coma

bayram. 9 günlük ara. 2 si geçmiş bile. işin başında o kadar "mağlup pehlivan istekliliğine", "fm öğrencisi hırsına", ve güneşli günler meraklılığına rağmen testlerde, kitaplarda birikmeler olması ve tam içinden çıkılmaz hale gelmek üzereyken bayramın mübarek olması nefes aldırıcı. başa baş giden maçta 5 sayılıp farkla geri düşünce mola almak gibi. bir mola da takımım efes pilsen'e gerekmekte acilen ama onlar noele kadar dayansalar iyi ederler... anlatımın akışını bozan bu cümleyi paragraftan çıkardıktan sonra biraz kendi maçlarımdan bahsedeyim. össnin şakası yokmuş. karşımızda iyi organize olmamızı bekleyen bir düşman mevcut. ben bu tm halim ve hafta için konumumla test biriktirdiysem, bu sonucu çıkarırım. her hafta sınav olduk bu arada. iyi kötü bir kaç kutu karaladıktan sonra anladım ki, henüz bizleri sınavda sıçmış, tasdikli başarısız, muhtemelen kendini kötü hisseden şahsiyetler olarak değerlendiriyorlar. kısmen doğru ama bu kurum birincisi, sınıf birincisi ünvanlarıyla yetinmek için mani değil. benim iyi sonuçlar almamın göz boyayıcılığının farkındayım ancak tam anlamıyla kendime gelebilmem için bu tip sonuçlar gereklilikti. lise hazırlıktan beri kabul edilmiş bezginliği atabilmekti önemli olan. bir tutam özgüvendi ihtiyaç duyulan, aktivasyon enerjisi olarak. şimdilik iyi görünüyor ama her ne kadar şiddetli karın ağrısı veya yana oturan burun çekme cihazı gibi etmenler sınavda eşlik etse de bu dikkatsizlik denen şey öss birinciliği bozan, kafa-duvar esnek çarpışması yaptıran cinsten. roma rakamlarını okuyamamaktan mı dersin, cümleyi kendi kendine olumsuz okumaktan mı dersin, 7 yi 8 den büyük kabul etmekten mi dersin altıncı sınıf sbs öğrencilerinden öğrenilcek çok şeyler var hayatta sevgili günlük. bu blogdan haberleri yok ama suni bir baskıları mevcut üzerimde. bu, italya serie b'ye düşürülen juventus konumunda olmamdan kaynaklanıyor olsa gerek. sürekli bir şeyler ispat etmek zorundasın. kendin olmak ama aynaya baktığında başkalarının gördükleri sen'i doldurabilmek. o dengeyi tutturamazsan senin de çeperlerin esnek balon gibi incelir, hacmin artar ve hatta sıvı seni öyle yukarı kaldırır ki, hiç olmadığın bir yerde ve kontrol dışında bulursun kendini. insanları kontrol etmeye dayanan takıntıdan kurtulmam da bu noktada başlıyor. belli kalıplara oturtarak puan verdiğim ve kabul ettiğim insanlar beni şaşırtmaya devam ediyor. onların ait oldukları kaldırım taşının dışına bastıkları anda rahatsızlık duymaktan kurtulmak, önyargılar ve kısır iç çekişmeleri paketleyip postalamaktan ibaret. ve onları da seviyorum. ve bulutların ardında yaşayan dünyalardan şu anda beni izlediğinden emin olduğum bakteriyofaj virüsleri dahil herkesin bayramını tebrik ediyorum.