30 Ekim 2008 Perşembe

geometri bilmeyen giremez #1

ABC bir üçgenmiş. m(ABC) = 2m(DAC) imiş. AB + BD = 6 cm. DC malum. peki ya x?


28 Ekim 2008 Salı

lâf-ü güzaf

this great evil - where's it come from?
how'd it steal into the world?
what seed, what root did it grow from?
who's doing this?
who's killing us, robbing us of life and light, mocking us with the sight of what we mighta known?
does our ruin benefit the earth, aid the grass to grow and the sun to shine?
is this darkness in you, too?
have you passed through this night?

22 Ekim 2008 Çarşamba

öğretmenim canım benim

gelin sizleri bugün dershane öğretmenlerimle tanıştırayım. kendilerini henüz tam anlamıyla tanımasam da, hatta adlarından bile bihaber olsam da, hafif önyargı soslu fikirlerim bakalım sene sonu hafif bir tebessüme mahal verecek kıvama ulaşacak mı göreceğiz. sonra bir de sezon sonu analizi yaparız olur biter.

matikici: gerçekten de trt açıköğretim öğretmenlerini andırıyor. pek bir heyecanlı. soruyu çözerken yanında birisi kendisini denetlese iyi olur çünkü işlem hatalarıyla haşır ve neşir biraz. ama hatasız kulları ihmal edeceğimizi göz önüne alırsak kendisini sevdim. geçen seneki ea2 üçüncüsünün öğretmeniymiş, o cv'ye bi ayar çekelim bari. favorilerim arasında ;)

matbirci: eğer bu hanım kızımız bu soruları çözüyorsa kesin ben de çözerim hissi uyandıran bir muallim. belki de bu yüzden başımızdadır. anlattığı şeylerden pek bişey anlamıyorum ama özünde iyi bir insan, belli. hatta güzel bile gülüyor :)

geometri: buz adam. oldukça seyrek konuşuyor. "siz bana nasıl davranırsanız ben de size öyle davranırım" deyip zor soruları dayayıp kıvranmamızı büyük bir zevkle izliyor. lakin içimden bir ses bu adamın içinden kahkahalar attığını, aslında kafa bir adam olduğunu söylüyor. "gülünecek bişey varsa söyle de hep birlikte gülelim" diyebilir her an. kısmet.

türkçe: kimileri haber spikerine benzetmiş ama bana göre edith piaf-claude chabrol hattında takılan birisi. kahve destekli, edebiyat dünyasından gelişmeler sohbeti yapılası. gerçi ben pek gelişemedim ama o ayrı. ortak noktamız pahalı kitap fiyatlarından muzdarip olmak.

edebiyat: işte has adamım... olacağı son meslek edebiyat öğretmenliğiymiş gibi duran, uzun saçı, sakalı, hafif cüssesiyle bir öğretmenden çok penguen-uykusuz çizerini anımsatan, gözümüzdeki mahmut hocavari edebiyat öğretmeni tabusunu yerle bir eden, eski şairlerden herifler diye söz eden, hatta yaptıklarını laf ebeliğine benzeten hoca. hoca mı ne hocası?

tarih: 14 yıllık öğrencilik kariyerimden aldığım yetkiye dayanarak söylüyorum ki sınıfa girip ilk derste tahtaya adını yazan tipten hocaların genelde gözümde vasatı aşmaları pek olası değildir. hatta dersi anlatırken "babında" kelimesini kullanmayı pek bir seviyor, ki gıcık olurum. ve hatta sınıf öğretmenimizmiş. onun gözetiminde bir sınıf başkanlığı tatbik ettik çünkü burası milli eğitim tarafından sıkça denetlenen bir kurummuş. nasıl yani?

coğrafya: trtdeki cihat hocanın bayan şubesi. kaynaşma katsayısı yüksek, iyi öğretmen, hoş insan filan da coğrafya filan boş işler be...

felsefe: kendisi hakkında pek bir fikrim yok. yolda görsem tanımama ihtimalim yüksek. sadece bir kere geldi onda da sabahın ilk dersi muhtemelen sınıfça uyuyorduk. o da bizi uyandırmadı zaten.

15 Ekim 2008 Çarşamba

.

http://www.ntvmsnbc.com/news/462451.asp



...sesi cennetten, gözyaşları da bulutlardan geliyor artık. ayrıca kendisi uçmayı da öğrendi, ki ona da bu yakışırdı zaten. affetme bizi fatma olur mu...

ea

karar verdim ki bu eşit ağırlık şeyi, sosyal öğretmenleri işsiz kalmasın diye icat edilmiş bir olay. sayısalcılar, trajik ve komik bir senaryoda baş rol oynatılmakla terbiye edilirken, tmciler de sabır taşı olabilme yeteneğiyle sıralandırılıyor olmalılar. öbür tarafın gerilimi, kaotik sıkışıklığı burada yerini marjinal bir boşvermişliğe bırakmış gibi. ayrıca eşit ağırlıktan feni yok saymayı anlayan zihniyeti de buradan kınıyorum. sanırım o testin özkütlesinin düşüklüğünden kaynaklanan bir uygulama ama bu işi yapan kurumun adını söylesem bir tarafınızla gülerdiniz herhalde...

iyi ama felsefe-felsefe-geometri-coğrafya-coğrafya nedir abi? neyse tamam sorgulamıyorum, görücez neymiş.

12 Ekim 2008 Pazar

subset




bir mat-2 konusu olarak kümeler... ne kümesi? tavuk kümesi. bizim oralarda "tevriye" derler buna...

10 Ekim 2008 Cuma

big bang

i ve z harflerini yanyana gördüğünde bile göz bebeği ivmelenen, boynu hareketlenen kimileri için garip bir gün. zira bizim ada kepenk kapatıyor. kamyona aşırı yüklenen saman balyaları gibi bir şeymiş sebep. en huzurlu ülke, en yaşanası cennet falan fişmekanları strokkur gayzerleriyle dönmüyor tabii ki. izlandanın sevilme nedenlerinin başında gelen şeyi kaybetmesiyle düşülen kuyu bu. bu dünyaya karışamayacak kadar güzel bulurduk. hiç kimse duymasın, hakkında haber çıkmasın diye de kederlenirdim bazen, üçüncü sayfalarda "huzur izlanda" haberlerini görünce. ihtiyacı olan son şey, sahip olduğu en çok şey haline gelivermişti yeşil ülkenin. aynı renkteki tomarlar. evet, üçüncü sayfada geldiler, birinci sayfada gidiyorlar. sigur ros'un emi etiketli með suð í eyrum við spilum endalaust fiyaskosu gibi bir şey bu. keyfi çıkarılması gerekense ana haber bültenlerinde birazcık da olsa izlanda görüntüsü görebilecek olmak. hüsn-i talil.


güzel sebep bulanlardan birisi de cin çıkmış, babasının malını satmaya kalkışmış. gerçi tek başına mosfelbær muhtarlığına muktedir olup olafur arnaldsla kafayı bulmak fena olmazdı. rakılar benden, balıklar ondan. yeter ki mustafa sandal dubai adalarını satın almaktan vazgeçip de izlanda'ya yönelmesin.

maskara

-suyun buharlaşarak atmosferin üstüne doğru yaptığı yolculukta soğuk havayı gördükten sonra bulut halini alması ve gitgide yoğunlaşarak doyma noktasına ulaşması, tanrının gözyaşlarına sebep olan ne büyük bir doğa olayıdır!

-az büyük bir doğa olayıdır

-neden?

-karşıma seni çıkaran tanrıdan daha iyilerini beklerdim de ondan

-ne gibi?

-"seni seviyorum" gibi

-seni seviyorum...


Normal Şartlar Altında ingilizcenin düşünüleni ifade etmede son derece yetersiz bir dil olduğunu düşünürüm.bana hep oyun gibi gelir o dil. bi özne, hadi bi fiil seçelim, bir de nesne koyduk mu tamam hop. bir de böyle ağzını yayarak konuşmalar filan. buna özel gayret gösteren tc vatandaşlarına da en içten selamlar. belki de, şimdi hesapladım da tam on sene boyunca bu dili okullarımızda bana öğretmeye çalışmaları, ve hala tam olarak işi bildiğimi ilan edememem bu nefrette başrol oynaya da bilir, kim bilir, allah.

konumuz bu değil tabii ki. bazı insanlar vardır. hatta her insanlar vardır. hayatınıza girişleri bir noksanlığı gidermek üzere programlanmıştır. mesela etrafımda gördüğüm her ademoğlunun benimle alakalı özel görevlerle donatılmış kişiler olduğunu bile düşünürüm, kadere inanırım, falsız da kalmam. hatta arkadaş konusunda dünyanın en şanslı kişisiyim ben, ki bunu başka bir programda tartışırız. her neyse, evet, onların varlığı dünyanın yörüngesini değiştirtemez belki, ama yoklukları müthiştir. bu kaos ortamında asıl peşinden koşulanın o olmadığı açıktır. ama koşmak için gücü veren de ta kendisidir. değeri kaybedilince anlaşılanlar gibi. hayatınıza girişleri ne kadar aniyse çıkışları o kadar isteksiz olabilir bazen. unutulmadıklarını da bilirler, her yaşta. göz yaşlarında vücut bulurlar bazen. bazen de bir kadın sesinde... teşekkürler elizabeth fraser...

my senses are addicted to
a desperate desire to observe such
feel such
behave such
neglect is hard for me
i'm not real and i deny
i won't heal unless i cry
i can't grieve so i won't grow
i won't heal 'til i let it go
...

1 Ekim 2008 Çarşamba

unknown application error

Hiç yazasımın olmadığı günler. Belki de hayatımın en huzurlu, en stressiz, en sivilcesiz eylülünün böyle ters bitmesi kusursuz bir tezat. Zaten inanışıma göre kötü başlayan bir günüm iyi biter her zaman, ya da tersi. Bunun otuz günlük uyarlaması da midene oturan bir yumruk. Gülmek için çaba sarf edilmeli. Sebebini bilmiyorum. Ya da biliyorum, bilmemezlikten geliyorum. Umarım pre-obsesif kompulsifimin bana oynadığı oyunlardır bunlar. Evet korku. Evet üşüme. Ekim. Sorun devam ediyor ve program satıcımla görüşmeliyim, derhal.