23 Eylül 2008 Salı

uyur yazar

şu ikinci öğretim kıvamı hayattan bir an önce kurtulmam gerek uyumam gerekip de zerre uykumun olmadığı zamanlarda genelde iki şey yaparım: birincisi, yatma halinde iken tek gözümü kapalı tutarım, diğerinin de kapağını kapatıp açıp sellektör yaparım, bir süre sonra ağırlaşıp hiç açılmaz duruma gelir, aynı işlemi itinayla diğerine de uygularım, ikinci aşamadaysa düşünmemeye çalışırım, düşünmemeyi düşünmek, düşünmemeyi düşünmeyi düşünmek, iç içe üçgenlerin çevrelerinin toplamını bulmak, evet geometrik seri, a1 bölü bir eksi r, limit sonsuz, evlilik sonlu, eylül ayının ev bozma ayı olmasının istatistiksel üstünlüğü, zaten eylül mevsimlerin huzursuz pazar akşamı, o kadar kavganız, ama ben yakaladım o miniminnacık ayrılık hüznü saklanmış oralara bir yerlere, zaten aynı evde bir insan evladı değil, bir boş uç kutusu, bir sabahı görememiş mp3pileyır kulaklığı bile yeter ve artmaz hidrojen bağı oluşması için, geri dönüştürülmez o dünyanın en kirli not defteri, ah anneler, sana göre düzen her bir şeyin çekmecesinde, boy sırasıyla dizilmesi, bana göre düzen elimi yukarı atınca hemen kavuştuğum ters dönüşüm formülleri, kirli sakalın üç numara asker traşı karşısındaki serin duruşu, miladi takvimde gizli bu serinliklerin sebebi, gece ve gündüzün eşitliğini kutluyor ramazan davulcusu, o yüzden bir solgun, zevksiz çalıyorsun anlıyorum, ama hangi arada sahur yapıyorsun anlamıyorum, bir tek sen kan ağlamıyorsun ramazan ramazan, bir tek ben dinliyorum seni müziğin sesini kapataraktan, bak ne güzel tam uyak da oldu, ne de güzel oldu, böyle sonsuz bir cümle sessiz ev'de vardı en son, kendinden ve inandıklarından taviz verir gibiydi o ingilizce hocası, pamuk'un yazarlığına hayranlığını dile dökerken, kendi iç savaşında direnmiş ama yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmıştı, bu adam iyi yazardı, neydi "nurten go starbucks", tahtada bunu görünce ne düşündün, yalnızlığının yüzüne vurulması mıydı yoksa çocuk muzipliği miydi yaş on dokuz, her gün farklı renkli şeyler girip alter-emo gençliğe selam etmen, of sevemedik seni madamım, sana değil içinde bulunduğun kuruma küstük zaten biz, ama mesela severim ilkokul öğretmenimi, necla öğretmenimi, eyvah küçük yazdım, cezası hapis, kelime yarıda kaldığında heceyi düzgün bölemeyenler de hapsi boyluyordu, sonra sekseniki anayasasında öyle bir şey yazmadığını öğrendik de rahatladık, özgürlüğü düşünmek gibi gereksiz şeylerdi suç olan, malum benim düşünmemeyi düşünmem gerekiyordu zaten,

iyi geceler

1 yorum:

Adsız dedi ki...

sanırım çok pis bir beyin kancık*laması geçiriyorsunuz.

*: insert argo here

ayreten çok iddialı bir blog.